ANKARA YENİMAHALLE İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

1985 Yılında Düzenlenen "Öğretmenler Arası Anı" Yarışması

İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Hikmet ATICI'nın 1985 yılında düzenlenen "Öğretmenler Arası Anı" yarışmasında birinci olan günümüze özel yazısı;
1985 Yılında Düzenlenen

23-11-2020

 YALAN SÖYLEDİN

            Mesleğimle Gümüşhane'de tanışmıştım. Yüksekokulu bitirmiştim. Ama henüz üzerimde öğrenciliğin bütün vasıfları duruyordu.1979 yılının Kasım ayında,Maden Ortaokulu'nda stajyer Fen Bilgisi Öğretmeni olarak göreve başladım.Demiştim ya henüz öğrenciliğimin bütün vasıfları üzerimdeydi.Ama yine de mesleğimin kutsallığının idrakı içerisindeydim.Artık öğretmen olmuştum. Ama öğretmen olmakla iş bitmiyordu.  1982 yılının Aralık ayının son haftasında, orta birinci sınıfta ders işlerken, çalışkan öğrencilerimde Murat'ın dersteki durgunluğu gözüme çarptı.O gün derslerin bitiminde Murat'ı çağırdım.

-Murat otur şöyle! Nasılsın?
-Sağol öğretmenim ellerinizden öperim.
-Murat seninle bir ağabey veya kardeşin olarak biraz konuşalım.
-Siz nasıl isterseniz öğretmenim.
-Murat bugünler de biraz durgunsun değil mi?
-Şeyy öğretmenim.
-Anlat bir sebebi olmalı bunun.
-Babam hasta öğretmenim. Amcam 3 gün önce babamı Erzurum'a doktora götürdü. Babamı çok özledim, öğretmenim.
-Ağlama Murat, baban inşallah iyi olur. Sen üzülme özlemini gidermenin bir çaresine bakarız. Ben ailenle bir görüşeyim.Ailen kabul ederse babanı birlikte cumartesi günü gider ziyaret ederiz.
-Sağ ol öğretmenim.
-Sen de sağ ol...

Cumartesi günü öğlene doğru Murat ile birlikte Erzurum Araştırma Hastanesi,  Dahiliye servisine çıktık. Öğlene doğru olduğu için hastaların çoğunluğu odalarında yatıyor, kimileri de ilaç torbaları elinde, odalarından çıkıyorlardı. Hepsinde ayrı bir hüzün, ayrı bir dert ve en önemlisi hepsi yakalandıkları hastalıklardan kurtulma kaygısında. Bu kaygı beraberliği hastalar arasında dostluk kurmuş ve bu dostluk hastane odalarına taşınmıştı. Odanın kapısı hafif aralıklı, içeride hastaların kimisi yatıyor, kimi hastalığının kaygısıyla yataklarında dalgın ve üzgün...

-Geçmiş olsun.
-Sağ olun.
-Bizlere hastamız Celal'in bu odada yattığını söylediler. Ama biz onu görmedik. Odanın köşesinde dalgın ve üzgün oturan, sizler hastanın nesi oluyorsunuz?
-Ben bu gencin öğretmeniyim. Hasta da bu gencin babası .
-Sayın Hocam,  hastamızı bu sabah başka bir odaya naklettiler. Siz bir doktorla görüşün. Odadan çıktık. Murat'ı içime doğan bir kuşku ile koridorun bir köşesine bırakıp doktorun odasına yöneldiğimde hüzünle tanıştım.
-Doktorun odasında, doktor maalesef hastanız öldü. Kardeşi alıp köye götürdü.

Bu sözler boşlukta asılı kaldı. Sonra odanın sessizliğine dağıldı. Burukluk ve acılar içinde dışarı çıktım. Koridorum köşesinde Murat'ın anlamsız donuk bakışlarıyla karşılaştım.

-Öğretmenim...
- Murat baban iyi olmuş, bu sabah taburcu etmişler. Amcan babanı köye götürmüş.
-Hadi biz de gidelim.
-Öğretmenim. Çok teşekkür ederim.  Babamı o kadar özledim ki, babamı bir an önce görmek ve öpmek istiyorum.

Gerçeği saklamış olmanın acı ezgisi genzimi yaktı. Utandım. Oysa gerçeği anlatsaydım, bu çocuğun o an vefasını, saygısını, sevgisini, hiçbir zaman taşıyamazdım içimde. İki saat süren otobüs yolculuğu içimde söylediğim yalanla gizli bir savaş vermeme neden oldu.

Erzurum'dan sonra gökleri yırtan bakır renkli dağlar ve düşüncemin çıplaklığına sığınışım. Altımızda tozlu, dumanlı bir yol, içimde söylediğim yalanla gizli bir savaş, gözleri geçici mutlulukla noktalanan Murat. Sonra bu yol vermez serkeş Kop Geçidi'ni yararak yol bulan otobüs. Otobüsle iki saat yolculuk yaptık. İki saat... İnsan hayatında iki saat nedir ki? Ama bu iki saat unutulacak saatlerden değil. Bu iki saatte Murat'ın ruhunun derinliklerine inip orada gerçekleri gözleri önüne sermek istedim. Fakat başaramadım. Ben gizli savaşın eşiğinde iken, otobüsümüz köye varmıştı. Otobüsten inerken yalan sözcüğünden gelen bir çaresizlik içerisindeydim.

Murat'la evlerine doğru yöneldiğimizde, hüzün gittikçe artıyor, feryatlar karanlığı adeta yırtıyordu. O an Murat durup, yüzüme baktı. Köylüler bize doğru hızlı adımlarla yaklaşıyorlardı. Aniden Murat "YALAN SÖYLEDİN" öğretmenim. O an mantığım uçup gitmişti. Hareketlerimi kontrol edecek halde değildim. Köylülerin yardımıyla köy odasında çayımı yudumlarken, kendime şu soruyu soruyordum. Yalanın gereği sorulmaz: sorulsa bile alınacak cevabın değeri olmaz. Aradan üç yıl geçtikten sonra Murat okulu bitirerek girdiği Devlet Parasız Yatılı imtihanları sonunda Sağlık Mesleki Lisesini kazanarak, köyden ayrıldı. Şimdi her tatil dönüşü önce bana uğruyor. Ben de öğretmen olmak isterdim...

Anlatabildim mi? Herhalde dilediğim gibi anlatamadım. Ama yıllar sonra duygularıma tercüman olduğum için mutluyum.

 

Yeniçağ Mahallesi Miralay Nazım Bey Sokak No 133/B - 0312 315 39 55,344 53 87, 344 33 69, 344 80 23, 315 06 83

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.